H i k â y e

“Maske Mesafe”

   Uzun uzun dinledi. İkna etmeye, yaptığının yanlış olduğunu anlatmaya çalıştı.
- Neden böyle bir şey yapıyorsun, neden? Oysa yapman gereken, yaşaman gereken çok güzel bir hayat var önünde. Bir ailen yok ama seni seven akrabaların, eşin dostun var, biz varız arkadaşların. Lütfen yapma yanına geleyim, konuşalım biraz ne dersin. Sonra daha önce gittiğimiz kafeye gider birer kahve içeriz. Kahveyi çok seversin. Yanında küçük lokum da getiriyorlardı bayılırdın. Hadi kırma beni konuşalım lütfen.
Bir sessizlik oldu, ardından bir hıçkırık sesi duyuldu ve kesildi.
Telefonu elinden bırakmak istemedi. Tekrar tuşlara basıp numarayı yeniden çevirdi. İçinden geçirdiği şeylerin olmamasını diliyor dualar ediyordu. Telefondan çevir sesi gelmedi.
-Aradığınız numaraya ulaşılamıyor, diyordu telefonda bir bayan sesi, daha da endişelendi. Tekrar çevirdi, tekrar, tekrar yine aynı ses. Telefonu cebine aceleyle koydu ve caddeye doğru koşmaya başladı. Etrafındaki kalabalığı adeta yararak caddeye ulaştı. Duraktan bir otobüse binip tahmin ettiği birkaç yere bakacaktı. Bir müddet bekledi. Birkaç otobüs geçti ama hiçbiri gitmeyi düşündüğü yere gitmiyordu. Bir ara taksiye binmek geçti aklından sonra vazgeçti. Üzerinde para yoktu yeterince. Beklemeye devam etti. Arada pandemiden dolayı taktığı yüzündeki maskeyi düzeltiyor hem de ağlıyordu. Göz yaşlarını silerken maskeyi aşağı indiriyor sonra tekrar yüzüne geçiriyordu. Nihayet yarım saatten fazlaca bir bekleyişten sonra beklediği otobüs geldi. Hemen aceleyle otobüse bindi, kartını okutup arkalarda bir yerden koltuklardan birine tutundu. Camdan İstanbul'un kalabalık ve gürültülü hengamesini izledi. Martılar ne de güzel süzülüyordu, dertten tasadan bihaber. Suya doğru hızla inip tekrar yükselmeleri insana sonsuz bir özgürlük hissi veriyordu. Kendini martılar bu mutlu haline kaptırdı, özgür olmak yükseklerde özgürce uçmak kim bilir ne huzur verirdi insana. Bu düşüncelerle otobüsün durağa geldiğini son anda fark etti. Arka kapının önündeydi hemen kapıdan atlayıverdi. Hızlı adımlarla yollardan çabucak geçti. Endişeleri geçmemişti ya yetişemesem ya bir şey yaparsa kendine diye yol boyunca birçok sorular sordu. İlk tahmin ettiği kafeteryaya baktı bulamadı, sonra diğer yere sonra başkasına ve artık içindeki ümit tükendi. Tahmin ettiği hiçbir yerde bulamadı. Bu düşüncelerle yakınında bulunan banklardan birine oturdu. Düşünmeye başladı, ne yapmalıydı, kimi aramalıydı kestiremedi. Maskesini çıkardı, çaresizlikle gözlerinden akan yaşları sildi, kendini tutamıyordu. İçinden bağırmak çağırmak geliyordu. Elif'le iki yıldır arkadaştı. Aynı sınıfta değillerdi ama bir vesileyle tanışmışlar arkadaşlıklarını devam ettirmişlerdi. Hemen hemen her gün görüşürler, arada kafeye gider bazen evde ders çalışırlardı. Üniversite okumak zordu bu zamanda. İnsan hem ders çalışmalı hem de kendini karmaşık dünyanın tehlikelerinden korumalıydı. İki yıl önce geldiği İstanbul, K. Maraş’a hiç benzemiyordu. Orada her sokak başında bir tanıdık, her köşe başında bir akrabası vardı. Çevresi geniş ailesi ilgili insanlardı. İstanbul ise insanı adeta boğuyordu. Kalabalıklar üstüne geliyordu. Düşse kaldıracak bir el yoktu biliyordu buralarda. Elif'le de böyle tanışmıştı aslında tam düşmek üzereyken, sıkıntılı ve en üzüntülü olduğu bir gün. Birbirlerine destek oldular hep. Şimdi ona bir şey olursa ne yapacaktı. Kafasında hep bu soruları sordu durdu. Bunları düşünürken telefonun çaldığını gördü, sessize almış öylece unutmuştu. Bilmediği bir numaraydı ekranda görünen açıp açmamakta tereddüt etti. Sonra açtı. Karşıdaki kişi adını sordu, söyledi. En son kiminle görüştüğünü sordu, sorulardan endişelendi, karşıdaki kişiye;
- Kimsiniz, neden bunları soruyorsunuz dedi.
Karşısındaki bir polis memuruydu. Az önce denizden bir cesedin çıkarıldığını, kıyada bırakılmış bir çanta olduğunu, çantadaki telefonda çevrilen son numaranın da ona ait olduğunu söylüyordu. Birden başı döndü kafasında olanları canlandırdı ve yere yığıldı ağlamaya başladı. Korktuğu başına gelmiş Elif en korktuğu şeyi yapmıştı. Telefondaki polis olay yerini tarif etti verdiği adrese gelmesini, ifadesine başvurulacağını söyledi. Telefonu kapattı ve hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. Bir müddet ağladı sonra kendini toparladı, elini yüzünü sildi. Tam kalkmak üzereyken başında iki polis memurunun belirdiğini fark etti. Birisi kimliğini sordu diğeri ise elindeki kâğıda bir şeyler yazıyordu.
- Neden maske takmıyorsunuz, toplum sağlığını tehlikeye attığınız için size ceza kestim, buyurun makbuzu dedi.
Makbuzu eline aldı, baktı. "Maske takılmadığından dolayı 900 TL ceza kesilmiştir" ibaresini gördü.
 
11.11.2020

------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

"FİLİSTİN YÜREĞİ"


   Geçenlerde küçük kardeşimi ziyaret için Kilis'e gitmiştik. Cumartesi çıktık
Akşam geceyi orada geçirip sabah gelmeyi planlamıştık, aynen de öyle yaptık.
Akşam koyu bir muhabbete daldık. Eşten, dosttan, geçmişten, çocukluktan dem vurduk.
Güzel sohbetler ettik. Biraz TV seyredip eski bir iki filmi yarım yamalak
İzledik. Artık eskisi gibi TV'den filmden, spordan, diziden vs. ‘den tat aldığımı
Söyleyemem. Kitap okumak bir şeyler öğrenmek, bir şeyleri yaşamak hoşuma gidiyor.
Neredeymişim bu zamana kadar da demeden edemiyorum. Keşke demeyi pek sevmem ama
Seyrek de olsa dediğim oluyor.
   Gece balkon serin, gök masmavi, güzel bir sonbahar gecesiydi diyebilirim. Mışıl mışıl deliksiz bir uyku çektik, biraz kitap okumayı da ihmal etmedim. Bunu artık bir görev olarak görüyorum Üniversite yıllarından beri açıkçası. Sabah güzel mükellef bir kahvaltının ardından biraz sohbet biraz da dinlenerek ziyareti sonlandırdık. Ev sahibinin iznini de alarak tekrar Gaziantep'e dönüş için
Yola koyulduk. Öğlen 15;00 gibi evden ayrıldık.
   Şehirden çıktıktan yaklaşık bir 20 km civarı falan sonra yol kenarında güzel bir mesire yeri gördük. Daha doğrusu gördüğümüz güzel bir göl ve sakin bir mesire yeriydi. Biraz fotoğraf çekmek biraz da değişiklik olsun diye arabanın yönünü o tarafa çevirdik. Çevirmemizle beraber bizim
Ufaklık çok heyecanlandı çok korktu, tedirgin oldu. Neden bilemedim bu beni çok etkiledi.
Küçücük bir çocuğun gözlerinde korkuyu, endişeyi, çaresizliği gördüm. O an sadece

Aklıma FİLİSTİN geldi, Filistin'de yaşayan minicik yürekler geldi aklıma, Onları
Düşündüm, her gün ölümle sıkı sıkı kucak kucağa o hallerini düşündüm. İçim burkuldu
Yüreğim alev alev yandı.
   - Kuzucuğum burası güzel bir yere benziyor, bak göl de varmış biraz gezeriz
Az hava alırız dedim. Onu teselli ettim, bir müddet sonra bu endişesi geçti.
Neşelendi sevindi. Çevredeki manzaradan bir kaç fotoğraf çektikten sonra tekrar
Yola koyulduk.
   Bir çocuğun yüreğindeki korkuyu gördüm ki bu kadar müteessir olduğumu hiç
Hatırlamıyorum açıkçası.
   Rabbim korkulu yüreklere ferahlık ve esenlik versin, Filistin'de yaşayan kuzuları
çaresiz bırakmasın, korusun esirgesin.... AMİN...

14.09.2014 - 04;02