“Çocukluğuma İndim.”


“Yıllar ne de çabuk geçiyor.” Aslında çok kullandığımız sıradan bir cümle bu. Ama yürekleri sızlatan KOR eden bir cümle. Ayrılığı hüznü, geçmişi, yaşanmışlıkları, acıları, kederleri anlatan bir cümle. En çok da çocukluğa duyulan geçmişe duyulan özlemi anlatan bir cümle.


   Bu cümleden yola çıktım bugün. Gençliğimi çokça da çocukluğumu özledim bu gece. Yazar rahatlarım belki. Günlük sıradanlıktan, sıkılmışlığımdan kurtulurum belki bir nebze, belki de bu daha da arttırır içimdeki o geçmiş özlemini, çocukluk özlemini kim bilir.


   Küçük bir köydü doğduğum, doğduğum yer belki de birçoğumuzunkiyle benzerdi birçok yönüyle. Ormanların, ardıç ağaçlarının içinde yeşilin kalbinde geçen bir çocukluktu benimkisi. Yoksul ama mutlu bir çocukluk, acı ama unutulması zor bir çocukluk, kimsesiz ama sevgi dolu bir çocukluk. Dağda, kırda, bayırda; doğayla, yeşille, dost bir çocukluk. Her çocuk gibi her insan gibi annesini çok seven bir çocukluk.


   Çocukluğumda yaramazlığım dillere destandı ele avuca sığmazdım, kimse baş edemezdi, hiçbir kurala uyduğumu hatırlamıyorum. Şimdilerde buna hiperaktivite deniyor, hepimizin içinde olan.


   Sevindirmek istemiştim annemi her çocuk gibi, belki dedim mutlu ederim onu bir an olsun, babam yoktu çook uzaklardaydı. Belki gelirdi belki gelmezdi, belki görürdüm birkez olsun, belki de hiç göremezdim. Dedim ya sevindirmek istedim annemi. Mevsim ilk bahardı. Kuşlar cıvıl cıvıl, ağaçlar yemyeşil. Güneş de bir o kadar sevecen ve şefkatliydi. Kimseye haber vermedim her zamanki gibi kafama koydum yapacağım annemi kesin mutlu edeceğim. Sevinip sarılacak bana tüm sevgisini sonuna kadar çekip alacağım. Bir dahaki seferi düşünmeden.


   Düştüm yollara ne kadar gittim hatırlamıyorum. Bir kayalığın yakınına geldiğimi hatırlıyorum. Mevsim ilk bahar dedim ya, bu mevsimde sadece çiçek olur benim yaşadığım yerde. Başka da bir şey düşünmez ben yaşında biri. Çiçek vermeliydim anneme tüm annelerin sevdiği en bayıldığı bir çiçek. O mevsim sümbül olur, çiğdem olur başka da bir şey olmaz. Benim bildiğim de sadece bunlar daha doğrusu. Yaşım 5 ya var ya yok.


   Görmüştüm kayanın ucunda o beyaza çalan açık maviye çalan belki de cennet gibi kokan sümbülleri. Almalıydım alacaktım koymuştum kafama. Ama tam kayalıkların ucundaydı. Çok sarp bir yerdeydi. Hiç düşünmedim yavaş yavaş yaklaştım kayalıkların ucuna çok dikti anlatamam aşağısı yüksek bir uçurum. Düşsem parçamı kimse bulamaz. Ama çocukluk işte bunların hiç birini düşündüğümü sanmıyorum. Kayalıkların ucuna kadar geldim küçük bir ardıç ağacının olduğunu hatırlıyorum. Dalından sıkıca tuttum. Usulca uzandım ve bir tutam kopardım uçurumun ucundaki sümbülden. Bu kâfi gelmedi biraz daha almak istedim biraz daha yaklaştım. Bir an ayağımın kaydığını hissettim.Düşmek üzereydim. Sanki bir melek beni engelledi düşürmedi. Son bir hamleyle ardıç ağacının dalına sıkıca tutundum. Rabbim olacak nefesimi saymıştı daha alacak çook nefesim vardı. Yavaşça kendimi yukarı çektim. Toplamıştım çiçekleri. O kadar güzel kokuyorlardı ki şimdi bile burnumda kokusu.


   Sevinçle koştum hiç arkama bakmadan. Küçükken hep şöyle derlerdi; Uçuruma yaklaşma şeytan seni iter. Bu sözü orada çürüttüğümü hatırlıyorum sadece. Annemin dünyalar kadar sevindiğini hatırlıyorum. Nerden aldığımı sorduğunda ise ona yalan söylediğimi tahmin edebilirsiniz.



   Aradan uzun yıllar geçti. Hep geçtim o uçurumun, altından. Her baktığımda içimi cız etti. Şimdiki aklım olsa mümkün değil asla çıkamam. Hala nasıl düşmediğime hayret ediyorum. KADER dediğimiz şey bu kesinlikle. Öldürmeyen ALLAH öldürmüyor.  20.01.2012 – 23;23